Yazmak, yaş almak ve özlenen rutinler
Uzundur yazmadım, günlüklere ara vermemin kişisel bir sebebi var. Yazmak benim için en özel alan oldu çocukluğumdan beri. Günlüklerimin okunmaması için tehditler yazardım giriş sayfalarına. Annem en büyük tehlikeydi bu özel alan için :)
Böyle bir alışkanlık işte, kendin için yazmak. İçe dönük bir çocukluk geçirdim bugün geriye dönüp baktığımda. Kendi doğam öyle olduğu için değil, tam tersine, koşullar, sosyal ağlar ve ailemin kurduğu ya da kurmadığı ilişkiler sebebiyle. Doğru yerlerde hiç değil ama yeterince bulunmamış olabilirim.
Yazmak, günlükler böyle kaplardı hayatımı. Çizimle daha yakın olsaydım o da doldururdu, ya da müziğin içine girseydim o da bir yer bulurdu. Ama tek bildiğim yazmaktı, düşünmek ve yazmak.
Ne olduğu önemli değil, olayları, insanları, heyecanları yazmak. Ortaokul arkadaşlarımla buluştuğumda birbirimize gönderdiğimiz mektupları okuyunca anladım nasıl büyük bir yer kapladığını yazının hayatımda. Sabahlara kadar mektup yazılan o günlerde ne özel zamanlardı.
Ve şimdi 40’ın sonu 41’in eşiğinde beni neyin nereye nasıl getirdiğini daha iyi okuyabiliyorum. Yaşla gelen bir sakinlik, mecburi yavaşlama, buharlaşan kızgınlıklar, olanı kabul etmek ve yaşamının ne kadar kaldığını bilmediğin o belirsiz payından çektiğin kredilere dikkatle bakmak.
Sevdim ben yaş almayı.